karanlık eski bir dolaba tıkıştırılan türlü eşya gibi... ya da bir çocuğun ayıp resimlerini evde kullanılmayan baca deliğine koyması gibi bişey.

15 Haziran 2006

Fiberler!

Selam. Haziran ayının bu sıcak, sıkıntılı ve hep yalnızlıkla sıvanmış günlerinde hala nasıl oluyor da koruyabiliyorum akıl sağlığımı bilmiyorum. Okuyanlar bilirler, bu blog benim öykülerimi, şiirlerimi yazdığım ve kimi zaman önemli güncel gelişmelerden bahsettiğim bir... ehh... şey zula. Evet evet zula. Bu günlerde içimdekileri zulaya atacak gücü bile bulamıyorum kendimde hikmetse. Bir öykü bir şiir dediğin de ha deyince çıkmıyor. O zaman bir düşüncedir alıyor beni. Bir yazı hazırlamam lazım ya bu blog'a. Ne yazılır ki?

Sahi ne yazılır bir blog'a. Yani dişe dokunur, böyle internet denen ne idüğü belirsiz nanenin bir köşesinde kaybolmayacak, okuyanı etkileyecek,derinden sarsacak ne yazılabilir.

Bir kere bir bu bir net sahifesi. İnsanlar buruşuk bir sarı kağıttan değil yüzlerce liralık parlak ışıklı monitörlerden okuyorlar bunu. Yani sen olanca romantikliğinle, kederinle, buhranınla ya da sevincinle, coşkunla yaz. İnsan ne kadar dokunabilir senin o yollara saçmaktan korkmadığın kağıt parçalarına.

Neyse sıkıcı dedim ya bugünlerde hayatım. İlla sıkacağım şans eseri ve küçük ihtimal bu "zula"ya yolu düşmüş insancıkları. Ama böyle işte. Bu kadar gelir elden arada fiberler varken. Yoksa insan canı sıkkınsa eğer ve birileri dinliyorsa onu, belli etmemeye çalışır can sıkkınlığını. Ve unutur bir zaman sonra. Eğer onu dinleyen birileri varsa. Yani şu anda bu yazıyı şans eseri okuyan dostlar elimde değil canınızı sıkıyorsam eğer. Çünkü hava çok sıcak. Önümü göremediğim bir sis var hayatımda. Ve bizler ne yazıkki birbiribe yabancı bir çilingir sofrasının iki ucunda değil, aralarındaki mesafeyi şöyle böyle kestiremediğimiz bir fiber kablonun iki ucunda oturuyoruz. Ve fiberler data taşırlar ancak. Göğülden göğüle o görünmez yolu kuramaz fiberler.

Hiç yorum yok: