karanlık eski bir dolaba tıkıştırılan türlü eşya gibi... ya da bir çocuğun ayıp resimlerini evde kullanılmayan baca deliğine koyması gibi bişey.

08 Mayıs 2006

Geceye Saklanan İncir

sehir Bir zafer çığlığı gibiydi sokakta olmak. Gece bomboş bir şehir sokağında. Nemli kaldırım taşlarıyla sevişmek üzerlerine basarken. O sırada rastladım incir ağacına. Karanlığın bir fısıltısıydı sanki. Dallarına çıkıp, daha olgunlaşmamış meyvelerinden yemek istedi canım. Dibine yuvalanmış cinlerin gazabına uğramak pahasına o kara incirlerden yemek. Ellerimi uzatmış koparacaktım ki, vazgeçtim. Gecenin sessiz ve yalnız tablosundan bir fırça darbesini söküp atmak istemedim. Yanından geçip gittim o incir ağacının. Ne kadar da soğuktu tüylü yaprakları.

Sarhoşmuydum. Değildim. Burnuma yağmur kokusu gelmişti de biraz.O olacak başımı döndüren. Kaldırımın kenarında duran genç bir fahişenin bacakları arasından sızıp geçtim. Farkına bile varmadı. Çok güzel gözleri vardı. Fahişe de değildi hem. Ben uydurdum kızın fahişe olduğunu. Belki de öyleydi bilmiyorum. Arkasına taktığı çocuklu gençli bir kalabalıkla Deli Kayhan geliyordu aşağılardan. Bir pala bıyığı vardı. Devasa cüssesi bir de. Önümden geçerken "Kayhan" diye "şşştt" diye seslendim duymadı. Tanımaz ki zaten beni. Bir Allah'ın delisi. Gerçekten deli olduğu da yok. Uydurmuşlar lakap. Boyuna hırsızlık yapar çetesiyle. Çetesi dediğim çoluk çocuk. Ama çevik oğlanlar vesselam. Duymadı beni. Umursamadı. Adı Kayhan bile değildi belki. Zaten deli olmadığı kesin. O fahişe kız da umursamadı beni, Kayhan da. Deli değil canım Kayhan sadece. Kız da fahişe değildi be. İkisi de umursamadı zaten boşver. İlerde kanalizasyon bacası var. Düşse ya oraya Kayhan. Şimdi çetesiyle çıkmıştır incir ağacının tepesine. İkişer üçer atıyodur ağzına kara incirleri.

Okuldan kaçtığımda atladığım duvar değil mi şu ilerdeki. Atlayıp beyaz bir bulutun üstüne düşmüştüm. Dirseğim sıranın kenarından kaymıştı. Gökyüzünde bulutlar vardı. Sevdiğim kız üst kattaydı. Bulut pencerenin içindeydi. Bu duvardan atlayıp pencerenin içindeki bulutun üstüne düşmüştüm. Bulut yumuşacıktı ama nedense dirseğim acımıştı. Bir de hela kokusu vardı burnuma gelen. Üst katta da sevdiğim kız.

Geri dönmüştüm de almadılardı beni okula. Kapıyı çarpıp çıkmıştım. Sonra peşimden koştu müdür. Gülerek kaçıyordum. Yaşlı şişman adamın alnından ter damlıyordu. Koşuşu da amma komikti. Büyük bir penguen gibi sallana sallana. Pala bıyıkları vardı. Kesinlikle deliydi. Ama Kayhan gibi değil. Kayhan zaten deli değil. Karanlığına kıyamadağım incir ağacına Kayhan çetesiyle dalıp, meyvelerini yer. Neyseki şişko müdür yok buralarda. Kökünden söküp atıverirdi ağacı. Sinek yapıyor derdi koku yapıyor. Cinleri yuvasız bırakırdı. Cinlerin gücü Deli Kayhan'a yeter zaten. Zarbolar çetesini darma dağınık etti diye geldi geçen kulağıma. İncirin cini tutmuş. Hıyar cinler. Bizim müdüre musallat olacaktınız siz. O olsaydı çoktan sökmüştü kraliçenizi toprağından. Söküp o kıçımıza batan sıralardan yaptırırdı.

Parkın merdivenlerine korkuluk yapmışlar. Kayıp indim bi ucundan öteki ucuna. Az daha kenardaki çimenlerin üzerine yuvarlanıyodum. Gerçi dost çimenlerdi onlar. Bir şey demezlerdi ya. Yeşil sıçrattılar üstüme. Sinirlendiklerinden değil. Eğleniyorlar akılları sıra. Güç bela uzadım oradan. Davet ediyorlar bir de cümbüşlerine. Yıl boyu yeşil keratalar. Dert yok tasa yok tabii ne olucak.
Panodaki reklam afişinin ucundan biraz koparayım dedim. Malum yeşil sıçrattılar üzerime haylaz çimenler. Tüm pano geldi elime. Panoyu sürdüm üstümdeki yeşile. Hepsi çıkmadı ama neyse. Panoyu savurdum gökyüzüne. Kenara düştü. Yerler yeşile kesti. Bereket kimse yok etrafta. Gece bomboş sokaklar. Bir de yağmur yağmış. Hapsetmiş herkes kendini evine. Benim evim yok mu? Var. Sokaklarda kimse yokken evde olmanın ne alemi var.

haylaz çimenler

Gündüzleri köşede dilenen adam var işte sokakta. Hem de para mı sayıyor ne? Önünden geçerken yüzüme baktı. O zaman tanıyor beni. Yüzüne bakıp gülümsedim, avcumu açtım. Bi avuç parayı boşalttı elime. Ne yapsam ki ben bunları. Annemin bakkala yollarken verdiği paranın üstüyle süt mısır almıştım da dövmüştü beni. Buralarda süt mısırcı var mıdır acaba. Hah işte şurda var. Avcumdaki parayı boşalttım süt mısırcının eline. Bir kaç tane para yere düştü, saçıldı. "Bu para çok" dedi mısırcı. Bir şey demeden yürüdüm. Dilenci de gelmiş peşimden. Mısırdan niyetlenecek oldu vermedim. Şamarı veretti suratıma. Kaçtım bende. Şu fahişe dediğim kızın yanına. Mısırı yiyecek hal kalmamıştı ki şamardan sonra. Mısırı kıza verdim. Gözleri kocamandı. Parıl parıl. Sevindi mısırı verdiğime. Güldü. Gülünce gamzeler çıktı yüzünde. Okuldan kaçarken atladığım duvarın önündeydik. Kızın arkasında müdür peydah oldu. Tuttu kızı kolundan. Götürecekti. İncir ağacının yanına koştum. Cağırdım cinleri. Gecenin bir vaktiydi. "Bir görse" dedim. "Şimdi karanlık tabi saklanmışsınız tabloya " dedim. "Bir görürse sabah olunca vallah billah keser kraliçenizi, sıra yapar ondan" dedim. Cinler geldi. Tuttular müdürü. Götüremedi kızı deli. Gözleri kocamandı kızın. Parıl parıl. Bir güldü sonra. Yanaklarında gamzeleri çıktı.




Hiç yorum yok: